27 Şubat 2016 Cumartesi

Kafasında Bulutlar Dolaş(ma)an Kız! : Burcu'nun Uğur'u

Koştum. Bedenim dile gelip, "artık dur! n'olur nefes al." dercesine koştum. Aşka koşmayacaksam koşmak neye yarar ki? Sustu bedenim, daha çok koştum. Ulaştım en nihayetinde.. Nefes almakta çok güçlük çekmeme rağmen beynime yeterince oksijen gitmemesine rağmen bulacaktım Sevdiğim kadının bana gönderdiği hediyeyi ve notu. Hiç bilmediğim bir ortamda hiç tanımadığım simalar arasındaydım şimdi. Akşam iş çıkışı saati hareketliliği vardı, keşmekeş.. Bilmediğim bir yer, ilk defa gördüğüm simalar ve bulmam gereken bir kişi. Sevdiğim kadının bana gönderdiği hediyeyi kendisine gönderildiğini zanneden bir kişi.. Meyve sepetine aç bir kişi.. Okuması - yazması olmadığını düşündüğüm bir kişi. Daralan vaktim, dolayısıyla girdiğim stres daha iyi kararlar vermemi sağladığını hissettim. Bu keşmekeşte herhangi birine sormaktansa, dedikodu yapan grupları bulmalıydım. Çok kişiye tek seferde sorulan soru zaman açısından önemliydi. Bir grup buldum ve sordum. Bilmediklerini ama kime bağlı olduğunu bulup hangi bölümde oturduğunu bulabileceklerini söylediler. Aradığım kişi, devasa bina içinde en ücra köşedeki ekipteydi. Derin bir nefes almaya çalıştığımda zorlandım ve koşmaya devam ettim. En ücra köşeye vardığımda, durumu grubun yönetici olduğunu düşündüğüm kişiye anlattım. Bütün ekibi alarma geçirmişti. Arayın beklesin dedi ekibine. Okuması olmayan kişinin ekip arkadaşları, hediyeyi aldığında çok sevindiğini, eşinin gönderdiğini düşündüğünü söylediler. Kartta kocaman Uğur Aydın yazıyor diye karşılık verdim. Sustu ekip. Okuması olmayanın arkadaşların onu korumak için söyleyecek sözleri kalmamıştı. 15 dakika içinde cereyan eden bu olay, Can İçim'in gönderdiği notu bulmam ile son buldu. Notta "Aşkını yaşatan biri tarafından sevilmek bir kadının başına gelebilecek en güzel şey" - Burcu'nun Uğur'u yazıyordu. Koşmaktan kesilen nefesim bu defa okuduğum bu satır ve yaşattığı tarifsiz duygular ile kesilmişti. Yeni doğmuş bir bebeğin kalbine eşdeğer hızda atan kalbim, Burcu Burcu Burcu diye atıyordu. Bir insanın yaşayabileceği en güzel duygu olan aşk, bütün hücrelerime akın ediyor benliğimi ele geçiriyordu. Hissettim. Mutlu oldum. Çok mutlu oldum. Çok çok çok mutlu oldum.. Bu not için yapabileceklerimin sınırı yok. Bu not için gitmeyeceğim yer, sormayacağım kapı yok.  

Her bir hücremle seviyorum seni..Çok seviyorum seni hayatıma anlam katan kadın.

20 Haziran 2015 Cumartesi

Yazı Dizisi - Kafasında Bulutlar Dolaş(ma)an Kız!

Uykuya dalmak gibi aşk.. Önce yavaş yavaş, sonra tamamen. Uyanmak istemediğin bir rüyanın başrol oyuncusu olmak ve başrol oyuncuysa birlikte olmak.. Geri kalan herkes yardımcı oyuncu, geri kalan her şey dekor. Rüyanın en karanlık ve en korkutucu anında senin yüzünü görmek ve uyumaya devam etmek istemek aşk.

Kadıköy sokaklarını bir başka sevmek aşk.. Her bir sokağın "sen" kokması, "sen" olması. Sokakta el ele yürümeyi sevmektir başka hiç bir şey yapmadan.

Mandalina reçelinin varlığını öğrenmektir aşk.. Tadını bilmeden, kokusunu almadan mandalina reçelinin sevmektir aşk..

Adaları sadece toprak parçası olmaktan çıkarandır aşk.. Yokuşlarını sevmek, faytonları sevmemektir. Olmak istediğin yer "o" ve onun sevdiği yerde olmaktır aşk.

Tek bir yazıya sığdıramamaktır "seni" aşk.. Satırların yetmemesi, kelimelerin anlamlarının kafi gelmemesi aşk..

Seviyorum Seni...

12 Aralık 2014 Cuma

Garip An

Yatağım ısınmıştı, ayaklarım terliyordu bu da beni huzursuz ediyordu. Geç olmuştu üstelik, elimdeki kitabı bölüm sonuna kadar okuyup uyumak istiyordum. Işıklı ortamlarda uyuyamadığım için ışığın kapatmam gerekiyordu. Düğme bana öylesine uzak gözüküyordu ki.. Emre'ye mi Mikoş'a mı yoksa anneme mi bağırsam diye düşünüyordum. Ama oturma odası uzaktı ve ben bağırmaya üşeniyordum. Üşengeçlik yaratıcılığa tetikliyor olacaktı ki aklıma bir çözüm gelmişti. Odama yakın olan ev telefonunu aradım. Annem telefonu açmaya geldiğinde telefonu kapatmış ve anneme seslenmiştim. "Anne hazır gelmişken odanın ışığını da kapatsana." Durumu açıklayınca annemden gördüğüm tepki sonraki ışıklı gecelerin habercisiydi adeta. Şükürler olsun ki öyle olmadı. Ana yüreği işte..
Constantine
Işık söndüğü an yatakla bütünleştim. Sağ kolumu yastığın altına attım ve... Gecenin bir yarısı uyandım uykumun hafif olduğunu bildiğimden önemsemedim. Bir ikinci kez uyandım ve uyudum. Ardından bir üçüncüsü.. Yarı uyuklar haldeydim her defasında. Zifiri karanlıktı, etrafı görebildiğimce kolaçan ediyor ve tekrar uykuya dalıyordum. Son uyandığımda hava garip bir şekilde hala karanlıktı. Biyolojik saatimin beni yanılttığını düşündüm ki bu çok olası bir durum değildi. Sabah ezanını beklemeye koyuldum yapacak başka bir şeyim yoktu. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyordum amaçsızca. Zaman ilerledikçe bir huzursuzluk kapladı içimi. İçimdeki huzursuzluğu tanımlayamıyordum. Ezan neden okunmadı acaba? Soruyu bir kenara bırakıp cep telefonundan saate baktım. 6.12. Alarmın çalmasına 3 dakika kalmıştı. Çalmadan kapattım alarmı ve hazırlanmaya başladım. Uyuşukluk her bir hücremde cirit atıyordu. Neyse ki kısa bir süre sonra evden çıkmaya hazır hale gelmiştim. Kıyafetlerimde bir tuhaflık vardı. Constantine gibi giyinmiştim. Daha garip olanıysa bu kıyafetlere sahip olmamama rağmen üzerimde olmalarıydı. Hiçbir şeye tam olarak odaklanamıyordum. En ufak bir hareket, bir ses dikkatimi dağıtıyordu. Dikkatimi toplamaya çalıştığım esnada karşı kapı komşum olan kuzenimin oğlu belirdi karşımda. Okula gidiyordu. Göz kırptım selam mahiyetinde. Ayakkabımı giydim ve tekrar baktım karşı kapıya. Kimsecikler yoktu. Kapıyı kapattıklarını nasıl da duymadım diye geçirdim içimden. Sokağa çıktım hava hala karanlıktı. Karanlığı sevdiğimden aldırmadım daha fazla. Salına Salına otobüs durağına doğru yol almaya başladım. Sokak lambalarının loş ışığı ile gecenin tüm güzelliği eşlik ediyordu. Otobüse durağına geldiğimde her şey olağandı. Ayakta devam ediyordum yolculuğuma.. Yalnız ilginç bir şekilde durakları atlıyordum sanki. 15 dakikada gelmem gereken durağa göz açıp kapayıncaya kadar gelmiştim. Belkide uyuklamıştım. Bir anda her şey karardı. İnsanlar havada uçuşuyordu. Otobüsün içinde deprem oluyor sandım. Savruluyoruz rüzgar karşı bir yaprak misali. Korkuyorum. Birden perde iniyor. Simsiyah bir görüntü kalıyor karmaşadan geriye. Ölümü merak ediyordum ya, böyleymiş demek ki.. Diğer tüm sesler gidiyor bir tanesi dışında. Abi! Abi! kalkmayacak mısın? Canlanıyorum. Yani uyanıyorum. Rüya ile gerçeği ayırt edemediğim rüyalardan biriyle karşı karşıya kaldığımı fark ettim. Psikopat bir gülüş belirdi yüzümde. İyidi, iyi dedim kendime. Emre kalktığına göre geç kalmıştım. Alel acele fırladım yataktan. Emre ise seslendikten sonra bir daha görünmedi buhar olmuştu ya da daha akla yatkın olanı çıkmıştı galiba.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Metrobüsün İnsan Davranışları Üzerine Etkisi

Merhaba aziz okur. Uzun bir aradan sonra yazıyorum, affedin. Kısa yazacağım bu sefer ve biraz da anormal. Hangimiz kimi zaman ufak serserilikler yapmaktan hoşlanmıyoruz ki.. Evet deyip bana destek olan tüm okurlarım, var olun, daim olun..

Bugün yine uzun bir metrobüs yolculuğu yapıp arkadaşıma ulaşma gayreti içindeydim. Gayretim olumlu cevap verdi de. Neyse konumuz o değil. Metrobüste oturmak, daha doğrusu rahat yolculuk yapmak oldukça zordur. Bu günde o günlerden biriydi. Tatil olması, sevgili şehirdaşlarımı evden kovmuştu adeta. 100 kişilik araçlarda 1000 kişi seyahat ediyorduk. Rahatlık kisvesi altında eziyetten başka bir şey değil metrobüs. Rahat seyahat zor ama imkansız değil. Sistem işi. Sadede gelecek olursam, oturmuştum en nihayetinde. Dedim ya oturmak demek rahat yolculuk etmekle aynı değil. Orta yaşlarda bir ablamız mesafeyi korumaktan aciz, ya çantasıyla darbe vuruyor ya da koluyla. Sinirimi bozan bu hareket silsilesi 3 - 4 durak sürdü. İyice asabım bozulmuştu. "Biraz daha dikkatli olur musunuz?" demenin içimi rahatlatmayacağını bildiğimden farklı bir yola başvurdum. Kitabımı kapattım, ceketimi sırtıma geçirdim. Daha önceden ikaz düğmesine basılmış olması önemli bir detaydı, atlamamak lazımdı. Eğer ben basmış olsam inmek zorunda kalabilirdim. Malum mahalle baskısı. İkaz ışığı yanıyordu ve bende toparlandım. Kendim bile inanıyordum az daha ineceğime. Aynı zamanda durak isimlerine de bakıyor inecekmiş izlenimi güçlendirmek istiyordum. Gözlerindeki ışığı görmeniz lazımdı. Umut, sevinç, şüphe.. Baygın olan gözleri adeta parlıyordu artık ablanın. 1 durak geçti, 2 durak geçti 3 ve 4.. Abla bu arada benim kalkacağımı düşünüp az ileride boşalan koltuklara tenezzül etmiyordu. Benim veliahdımdı o zaman zarfında. 1 saat geçtikten sonra son durak yaklaşmıştı. Yavaşa yavaş boşalan koltuklardan birine oturdu artık. 1 durak sonra da aracın hattı bitmişti. Umut gerçekten çok güçlü bir duygu, en az korku ve aşk kadar..