18 Şubat 2011 Cuma

Bakış Aşısı

Okuyacak olduğunuz yazı ile bir temel oluşturmanızı diliyorum. Bu temel, bakış açınızı geliştirme adına basit ama önemli bir adım olacaktır. Ben sadece temeli atmanıza yardım edebilirim oda aklım erdiğince. Yapıyı tamamlamak, işler hale getirmek sizin elinizde. Bakış açısından kastım renginiz, tarafınız, görüşünüz değildir. At gözlüklerini atıp durumları her yönden analiz edebilmekten bahsediyorum.

Üzerinde durulacak bir konu olduğunu düşünmemin en önemli sebeplerinden bir tanesi toplumun gelmiş olduğu durumdur. Birbirimiz dinlemiyoruz, dinlesek de anlamıyoruz, anlasak da üzerinde kafa yormuyoruz. Bu durum neticesinde ise birbirimize en ufak bir tahammül gösteremiyor, anlayışla karşılayamıyoruz. 
Olaylar karşısında takınacağımız tavır fevri olmamalı; göstereceğimiz tepkiyi değil, tepki göstermeyi düşündüğümüz olayı irdelemeliyiz.
Bir ressam olduğunuzu düşünün, tualiniz, boyalarınız ve diğer gereksinim duyduğunuz objeleriniz kullanıma hazır bir şekilde emrinize amade. Şimdi Sıra resmi çizmeye geldi.. 

Mutual yaşam; Bu tür bir terim sizleri korkutmasın, biyolojik bir terim ama anlaşılması oldukça kolay. Mutual yaşamda büyük balık ve küçük balık vardır. Büyük balık ağzını açar, küçük balıklar büyük balığın dişleri arasında kalan yemek kırıntılarını yer. Bu şekilde büyük balık temizlenmiş olur, küçük balık ise doymuş olur, durum bundan ibarettir. Dile getirmek istediğim durum, bu duruma sadece büyük balık tarafından bakılmamalıdır. Ya da tam tersinden de söz edebiliriz. Bizler, karar mercileri veya medya ne istiyorsa ona bakmakla mükellef kılınıyoruz. Yani bu mekanizmalar "büyük balık böyle bir durumdan çıkar sağlar!" savını önümüze koyduğunda ne yazık ki bizde o yönden bakarak olaylar hakkında fikirler geliştirir, taraf oluruz. Yargıları kafamızda kemikleştirmeden etraflıca yargılamalı, araştırmalıyız. Sonraki aşamada ise bilgi beyine kodlanmalıdır. Bu durum size belki gereksiz gibi görünür. Belki umursamaz ve okumayı bırakırsınız..
Ama unutmayın ki varılan bir yargı (doğru veya yanlış) denize atılmış bir taş gibidir. Taş okyanusta da atılmış olsa dalgalar kıyıya varır. 

Büyük resmin ilk parçası karşınızda.. Tarafların her biri için düşünün!

Büyük resmi tamamlamak için atılması gereken adımlar o kadar fazla ki hepsini burada yazmam ve sunamam mümkün görünmüyor. İlk parçayı bir adım daha ileri taşıyalım. Durum değerlendirmesine çevresel etmenleri ve kendimize de dahil edelim. 

Karşılaşmış olma ihtimaliniz yüksek olan bir olay örgüsünden bahsetmek istiyorum. İş, okul çıkışı veya gezmeden dönerken otobüse binersiniz. Otobüs tıklım tıklımdır. İtişme kakışma yerinize gidersiniz. Ayaklara basarsınız, ayağınıza basılır. Yavaş yavaş sinir harbi içine girmeye sürüklenirsiniz. Ama durup düşünürsünüz, otobüs kalabalık olabilir dersiniz. Düşünmeye devam edersiniz, iş çıkışı herkes biran önce evine gitmek istiyor, otobüs sahibi evini geçindirmek için fazla yolcu alır, devlet gerekli altyapıyı sağlayamamıştır, otobüs şoförü aracı yavaş kullanır yakıtı idareli kullanmak için vs. uzar gider bu liste. Tam o sırada sinir harbine yenik düşen bir vatandaş kükremeye başlar. Gerginlik tüm yolcuları sarar ve bağrışmalar başlar. Evine varan vatandaş gergin olduğu için ev ahalisiyle tartışır, üzer ve gerer. Ev ahalisinden öğretmen olan vatandaş gergin olduğu için öğrencisine kızar yanındaki arkadaşıyla küçük bir münakaşa yaşadığı için. Sonra 2 çocuk kavga eder ve okuldan uzaklaştırılır. Hayatta kalma becerisini okul eğitimi ile almayan çocuk sokakta arar bu beceriyi. Bir bakmışız karşımıza mafya babası olarak çıkmıştır. Zorlama da olsa bu olay asla olmaz kaç kişi diyebilir...

Mafya babası örneği düşük bir ihtimal tabi ki.. Ama huzursuzluk kesinlikle olacaktır. Bu huzursuzluğu bir nebzede olsa azaltmak elimizde. Burada yazanları tartışma başlatan insanlara anlatarak..

Büyük resmi 2. parçası.. düşünün!

Bir olayı değerlendirirken rol alan herkesi, her şeyi değerlendirme kriterlenize katın ve sonuca gidin. Bu tavır, sizin daha anlayışlı bir kişiliğe sahip olmanıza yardım eden en önemli unsurlardan biri olacaktır. Böylelikle birbirimize tahammül eder ve toplum içi huzurun da canlanması için küçük bir adım atmış oluruz. Başlangıç ve bitiş noktası arasında ki bağlantıyı; Denize atılan taş bakış açınız, kıyılar ise toplumu temsil ettiğini düşünerek bulabilirsiniz. 

Sizin için büyük, toplum içinde büyük bir adım...   

   

6 Şubat 2011 Pazar

İfadesizlik ifadesi

Okumaya daha yeni başladınız, bu yüzden şunu belirtmekte fayda var, ne hakkında yazacağımı az çok biliyorum ama ortaya çıkan sonuç ne olur bunun kararını sizler okur olarak daha iyi verirsiniz kanımca.

İyi veya kötü, bu olgular sizin yazı sonunda varacağınız fikirlerden birisi olabilir, ya da okuduğunuz yazı o denli kötüdür ki herhangi bir fikre bile kapılmazsınız. Bunlar size kalmış olan duygulardır. Ben yazarım gerisine karışmam.. Sonuç şudur ki, siz beğenseniz de beğenmeseniz de bunlar insanları insan yapan düşüncelerin meydana getirdiği bir ürünüdür, saygı duyun..

"Kayıtsızlık" doğru kelime değil ama ilk akla geleni..

Yazdıkça düşüncelerim beynimde vücut buluyor adeta.. Fikirlerim keskinleşiyor, ortaya çıkan vücut güzelliklerinin yanında çirkinliklerini de getiriyor. İnsan dediğimiz varlığı ortaya çıkaran en belirgin iki kavramla karşı karşıya kalıyorum. Aynı zamanda bu iki kavram birbirleri için vazgeçilmezdir tıpkı diğer güçlü duyguların birbirine ihtiyacı olduğu gibi..

"Bağımlılık" doğru kelime değil ama ilk akla geleni..

Konuya ufaktan giriş yapmak için kendime bir günah keçisi buldum, bir atasözü(!).. "Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla." böyle bir ata sözünü benim atalarımın söylemiş olduğunu inkar ediyorum, belkide söylememişlerdir ama inanmamız istenen budur.
Ey bu lafı söyleyen insan evladı, neden söylemek istediklerini direkt olarak gelinine söylemiyorsun da araya aracı koyuyorsun! Gelini kırmaktan mı korkuyorsun, nasıl ifade edeceğini mi bilmiyorsun.. nedir bunu yapmaktaki amacın.
Çevrenizdeki insanlar ile olan iletişiminizde aracınız var mı? bu aracı bazen yalan, bazen sahte bir gülücük, bazende sahte bir kahkaha, bazen de içten gelmeyen bir iltifat mı? Eğer iki insan arasında bu davranışlardan biri ya da birileri varsa, ya çok iyi bir arkadaşsınız, ya sadece arkadaşsınız (dost değil), ya da sevgilisiniz. Çok iyi bir arkadaş ve sadece arkadaş arasındaki ironi karar verme adına işleri çok zorlaştırıyor. Çok iyi arkadaşsınız, çünkü davranışları arkadaşınızın ihtiyacı olduğu için gerçekleştiriyorsunuz. Kötü bir gün geçiriyordur, sevgilisinden ayrılmıştır, beklemediği derecede kötü bir not almıştır. Bu gibi durumlarda arkadaşınızın yanında olup destek olursunuz. Ama bazen destek olmak içimizden gelmez, tarzımız değildir oturup sıkıntıyı paylaşmak.. yani olduğumuz gibi davranırız, içimizden geldiği gibi. Peki bu durum bizi ne yapar? İyi bir arkadaş yapmaz herhalde.. İçinizden gelmese bile destek olursunuz, artık sahte bir karaktere bürünmüşsünüz bu durumda arkadaşınız(!) sizi bu duruma düşürdüğü için gerçekten arkadaşınız mıdır? İroniyi ortadan kaldırmak için bazı kavramlar mevcut elbette. Fedakarlık, sevgi, dostluk.. Herhalde bu sözcükler,ifade ettikleri duygularla sizi rahatlatır. İşin özü bana göre şudur, fedakarlık içinizden geliyorsa bunu durup düşünmezsiniz bile, sadece yanında olursunuz işte bu bazılarına göre dostluk, bazıları içinse aşktır.

"Gönüllülük" doğru kelime değil ama ilk akla geleni...

Netice olarak benim söylemek istediğim her zaman dürüst olun, siz olun (Ben kimim ki akıl verme çabasına giriyorum oda ayrı konu). O zaman dünya sizin ve çevrenizdekiler için daha yaşanır hale gelecektir..