12 Aralık 2014 Cuma

Garip An

Yatağım ısınmıştı, ayaklarım terliyordu bu da beni huzursuz ediyordu. Geç olmuştu üstelik, elimdeki kitabı bölüm sonuna kadar okuyup uyumak istiyordum. Işıklı ortamlarda uyuyamadığım için ışığın kapatmam gerekiyordu. Düğme bana öylesine uzak gözüküyordu ki.. Emre'ye mi Mikoş'a mı yoksa anneme mi bağırsam diye düşünüyordum. Ama oturma odası uzaktı ve ben bağırmaya üşeniyordum. Üşengeçlik yaratıcılığa tetikliyor olacaktı ki aklıma bir çözüm gelmişti. Odama yakın olan ev telefonunu aradım. Annem telefonu açmaya geldiğinde telefonu kapatmış ve anneme seslenmiştim. "Anne hazır gelmişken odanın ışığını da kapatsana." Durumu açıklayınca annemden gördüğüm tepki sonraki ışıklı gecelerin habercisiydi adeta. Şükürler olsun ki öyle olmadı. Ana yüreği işte..
Constantine
Işık söndüğü an yatakla bütünleştim. Sağ kolumu yastığın altına attım ve... Gecenin bir yarısı uyandım uykumun hafif olduğunu bildiğimden önemsemedim. Bir ikinci kez uyandım ve uyudum. Ardından bir üçüncüsü.. Yarı uyuklar haldeydim her defasında. Zifiri karanlıktı, etrafı görebildiğimce kolaçan ediyor ve tekrar uykuya dalıyordum. Son uyandığımda hava garip bir şekilde hala karanlıktı. Biyolojik saatimin beni yanılttığını düşündüm ki bu çok olası bir durum değildi. Sabah ezanını beklemeye koyuldum yapacak başka bir şeyim yoktu. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyordum amaçsızca. Zaman ilerledikçe bir huzursuzluk kapladı içimi. İçimdeki huzursuzluğu tanımlayamıyordum. Ezan neden okunmadı acaba? Soruyu bir kenara bırakıp cep telefonundan saate baktım. 6.12. Alarmın çalmasına 3 dakika kalmıştı. Çalmadan kapattım alarmı ve hazırlanmaya başladım. Uyuşukluk her bir hücremde cirit atıyordu. Neyse ki kısa bir süre sonra evden çıkmaya hazır hale gelmiştim. Kıyafetlerimde bir tuhaflık vardı. Constantine gibi giyinmiştim. Daha garip olanıysa bu kıyafetlere sahip olmamama rağmen üzerimde olmalarıydı. Hiçbir şeye tam olarak odaklanamıyordum. En ufak bir hareket, bir ses dikkatimi dağıtıyordu. Dikkatimi toplamaya çalıştığım esnada karşı kapı komşum olan kuzenimin oğlu belirdi karşımda. Okula gidiyordu. Göz kırptım selam mahiyetinde. Ayakkabımı giydim ve tekrar baktım karşı kapıya. Kimsecikler yoktu. Kapıyı kapattıklarını nasıl da duymadım diye geçirdim içimden. Sokağa çıktım hava hala karanlıktı. Karanlığı sevdiğimden aldırmadım daha fazla. Salına Salına otobüs durağına doğru yol almaya başladım. Sokak lambalarının loş ışığı ile gecenin tüm güzelliği eşlik ediyordu. Otobüse durağına geldiğimde her şey olağandı. Ayakta devam ediyordum yolculuğuma.. Yalnız ilginç bir şekilde durakları atlıyordum sanki. 15 dakikada gelmem gereken durağa göz açıp kapayıncaya kadar gelmiştim. Belkide uyuklamıştım. Bir anda her şey karardı. İnsanlar havada uçuşuyordu. Otobüsün içinde deprem oluyor sandım. Savruluyoruz rüzgar karşı bir yaprak misali. Korkuyorum. Birden perde iniyor. Simsiyah bir görüntü kalıyor karmaşadan geriye. Ölümü merak ediyordum ya, böyleymiş demek ki.. Diğer tüm sesler gidiyor bir tanesi dışında. Abi! Abi! kalkmayacak mısın? Canlanıyorum. Yani uyanıyorum. Rüya ile gerçeği ayırt edemediğim rüyalardan biriyle karşı karşıya kaldığımı fark ettim. Psikopat bir gülüş belirdi yüzümde. İyidi, iyi dedim kendime. Emre kalktığına göre geç kalmıştım. Alel acele fırladım yataktan. Emre ise seslendikten sonra bir daha görünmedi buhar olmuştu ya da daha akla yatkın olanı çıkmıştı galiba.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Metrobüsün İnsan Davranışları Üzerine Etkisi

Merhaba aziz okur. Uzun bir aradan sonra yazıyorum, affedin. Kısa yazacağım bu sefer ve biraz da anormal. Hangimiz kimi zaman ufak serserilikler yapmaktan hoşlanmıyoruz ki.. Evet deyip bana destek olan tüm okurlarım, var olun, daim olun..

Bugün yine uzun bir metrobüs yolculuğu yapıp arkadaşıma ulaşma gayreti içindeydim. Gayretim olumlu cevap verdi de. Neyse konumuz o değil. Metrobüste oturmak, daha doğrusu rahat yolculuk yapmak oldukça zordur. Bu günde o günlerden biriydi. Tatil olması, sevgili şehirdaşlarımı evden kovmuştu adeta. 100 kişilik araçlarda 1000 kişi seyahat ediyorduk. Rahatlık kisvesi altında eziyetten başka bir şey değil metrobüs. Rahat seyahat zor ama imkansız değil. Sistem işi. Sadede gelecek olursam, oturmuştum en nihayetinde. Dedim ya oturmak demek rahat yolculuk etmekle aynı değil. Orta yaşlarda bir ablamız mesafeyi korumaktan aciz, ya çantasıyla darbe vuruyor ya da koluyla. Sinirimi bozan bu hareket silsilesi 3 - 4 durak sürdü. İyice asabım bozulmuştu. "Biraz daha dikkatli olur musunuz?" demenin içimi rahatlatmayacağını bildiğimden farklı bir yola başvurdum. Kitabımı kapattım, ceketimi sırtıma geçirdim. Daha önceden ikaz düğmesine basılmış olması önemli bir detaydı, atlamamak lazımdı. Eğer ben basmış olsam inmek zorunda kalabilirdim. Malum mahalle baskısı. İkaz ışığı yanıyordu ve bende toparlandım. Kendim bile inanıyordum az daha ineceğime. Aynı zamanda durak isimlerine de bakıyor inecekmiş izlenimi güçlendirmek istiyordum. Gözlerindeki ışığı görmeniz lazımdı. Umut, sevinç, şüphe.. Baygın olan gözleri adeta parlıyordu artık ablanın. 1 durak geçti, 2 durak geçti 3 ve 4.. Abla bu arada benim kalkacağımı düşünüp az ileride boşalan koltuklara tenezzül etmiyordu. Benim veliahdımdı o zaman zarfında. 1 saat geçtikten sonra son durak yaklaşmıştı. Yavaşa yavaş boşalan koltuklardan birine oturdu artık. 1 durak sonra da aracın hattı bitmişti. Umut gerçekten çok güçlü bir duygu, en az korku ve aşk kadar..