18 Mayıs 2012 Cuma

Pazar Yeri

Alışveriş için BİM'e doğru yöneltmiştim adımlarımı. Seçeneklerimden bir tanesi, doğruca hedefe gitmekti ama yapamadım. Çünkü bir alt sokakta Pazar kurulmuştu. Gitmemek uğruna hasta numaraları yaptığım, annemle  tartışmalar yaşadığım, kardeşimi harcadığım alana şimdi kendi isteğimle gitmeye karar vermiştim. Amacım neydi, beni oraya yönelten his neydi tam bilemiyordum. Sırf bir şeyler yakalayıp yeni bir yazı yazmam için ilham vermesi de yeterliydi aslına bakılırsa.. Ama kafamda ki tek düşünce o değildi. Yine mi çocukluk özlemim depreşmişti. Bu sorunun cevabını biliyorum, emin olmamış gibi yaptığıma bakmayın aziz okur. Cevap basit, Nostaljiyi hep sevmişimdir.
Pazarın girişi önünde bir kaç saniye durakladım ve çevreme baktım iyice. Ne aradığını bilmeyen bir dedektif gibiydim. Bu yüzden her yeri didik didik etmem gerektiği hissi çökmüştü üzerime. İlerlemeye devam ettim. Kafamın içinde peydah olan soruları bir kenara bıraktım. Girip biraz gezinecek, biraz gözlem yapacak ve uzaklaşacaktım pazar aleminden. Charlie'nin çikolata fabrikasına giren bir çocuk rolüne büründüm kısa bir an için. Seçme hakkımın olmadığı zamanlara döndüm. Kıyafetlerimi annem alır, ayakkabılarımla birlikte. Annemin peşine takılır, kıyasıya pazarlığa şahit olurdum. Bu anlar film kareleri şeklinde bir bir gözümün önünde belirdi. Sebzeyi meyveyi seçmek için ikna çabasını kullanan annem oldukça başarılı bir performans sergilerdi. "O zaman almıyorum" taktiği nedense çoğu zaman işe yarardı. İstiklal caddesin'den sonra en fazla sirkülasyonun olduğu yerlerdir pazarlar. Birilerine çarpmadan gezmek mümkün değil. Cüsse de genişleyince çarpışmalar kaçınılmaz oluyor. Deli gibi bağıran satıcı abileri stadyumda ki amigolar ile aynı kişiler, bunun üzerine bahse girebilirim o an. Sağımda beş çizgi adidaslar, solumda nipe ayakkabılar. Envai çeşit malzeme var dört bir yanımda. Göz gezdirmeye devam ediyorum. Pazarlık yapan teyzeye takılıyor gözlerim her yerde. "Annemin yanına gelemez." ifadesini söylüyorum içimden haklı olarak. Küçüklüğümden pasajlar görüyorum. Annesinin aldığı ayakkabıya "ama yaaa" şeklinde karşı çıkma çabasına giren bir çocuk ilişiyor gözüme. "Boşuna direnme delikanlı" diyorum pis bir sırıtış ekleyerek surat ifademe. Gökyüzü ve benliğim arasına girmiş olan çadıra doğru çeviriyorum gözlerimi. Güneş ışınlarına mani olan çadır içeriye sarı bir ışık yaymıştı.  Çok severim sarı ışığı ayrı konu.. Adımlarımı sıklaştırıyorum çıkışa doğru. Beni bu mecradan bu denli uzaklaştıran hissin ne olduğunu bilmiyorum. Bilinçaltında varsa demek ki bir şeyler.. Çocukluğuma olan özlemim ve nostalji yaşama dürtüm bu zaman zarfı içerisinde yerini büyümüş olmanın, seçimlerimi kendim yapıyor olmamın sevincine bırakmıştı. Karar verebilsek ya artık; çocuk mu kalmak, büyümüş mü olmak..