4 Haziran 2012 Pazartesi

Onur Mücadelesi!

Söze İstanbul'da yaşamayan aziz okuruma bir açıklama yaparak başlayacağım hatta bu açıklamayı yapmakla kendimi mükellef hissediyorum. Kısa zaman önce yayımlanan Metrobüs reklamı büyük oranla gerçeğin çarptırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Gerçeğin bu şekilde maniple edilmesi her ne kadar beni örselemiş olsa da işin aslını siz sevgili okurlarıma aktararak bir nebze olsun içimi rahatlamış olacağım. Reklam şu şekilde gerçeğe dönüşebilir yine az bir ihtimalle. Yazın ortasında (İstanbul azalan nüfus ile bir hayli rahatlar), bol yağışlı bir hava (gezmeyi sevmez inanlar bu havalarda), öğleden sonra 4 sularında bu reklam belki hayat bulabilir.
Ben bugün geçenlerde verdiğim mücadeleyi aktarmaya çalışacağım. Metrobüslerde 1,5 kişilik bir koltuk mevcuttur. Bu koltuğa oturduğunuzda 2 seçeneğiniz vardır. İlk seçenek olarak, cam kenarına oturup hacminin ne kadar küçülebileceği konusunda bir fikir sahibi olunabileceğini anlarsın, ya da koridor kısmında oturarak bir lobun koltuğa temas etmeden oturabildiğini keşfedersin. Burada basit bir matematikte ortaya çıkıyor. İki çapı büyük insan bu koltuğa oturamaz, oturmamalı. O gün boş yer gördüğümde gözüm dönmüş olacak ki kati suretle yapmayacağım bir şey yapıp o koltuğa oturmuştum. Risk, heyecan ve adrenalin.. Bir sonra ki durakta yanıma oturacak olan kolktukdaşım kim olacaktı acaba. İvme kazandıktan 3 dakika sonra bir sonra ki varış yeri olan durağa gelmiştik. Önce duraktakileri süzmüştüm. Ters oturduğum için ön kapı tarafından binen yolcuları görememiştim. Kısmetim o kısımdan gelecekti belli olmuştu artık. Göz göze gelmiştik.. 55-60 yaşlarında bir teyze. Çapı oldukça genişti. O an anlamıştım. Bu uzun bir yolculuğun başlangıcı olacaktı. Teyze bunu ilk hamlesiyle belli etmekten geri durmamıştı zaten. Sağ ayak üst baldırımda ezilmeye bağlı ödem oluşmaya başlamıştı. Baskı dinmiyordu. Teyze'nin amacı da beni bıktırıp yerleştiğim bölgeden uzaklaştırmaktı. Teyze, evlerini işgal eden Deetze'leri kovmaya çalışan ölü(Hayalet) Maitland çifti izlenimi uyandırmıştı bende. (Beetlejuice izlemediysen sevgili okur bu kısmı anlaman birazcık zor olacaktır) Eziliyor, büzülüyor hareketsiz kalıyordum. Ama iş artık farklı bir boyut kazanmıştı. Ayakta yolculuğuma devam edebilirdim. Rica etseydi eğer. Ama hakkını yitirmişti Teyze. Beyaz saçlarına aldanmadan mücadeleye devam etme kararı almıştım. Artık rica etse bile faydası yoktu. Soracağı her soruyu zihnimde tasavvur etmiş, cevabını hazırlamıştım. Avcılar - Şirinevler arası hiç bu kadar uzun sürmemişti. Ufacık çukurlar canıma okur hale gelmişti, çünkü o çukurlar her defasında üzerime çullanacak olan yükün habercisiydi. Pilotların maruz kaldığı basınca, yani G(ci) kuvvetine maruz kalıyordum. Acımıyordu teyze bana her seferinde daha da çok abanıyordu.. Varış noktasına ulaşmadan kalkacaktım, pes edecektim bunun farkına varmıştım ilerleyen zamanda. Ama olabildiğince fazla rahatsız etmek tek arzumdu. Ölürken yanında olabildiğince çok düşman askerini beraberinde götürmeye çalışan bir askerdim o dakikalarda.. Sağ yanımı hissetmemeye başlayıncaya kadar devam eden bu süreçte hunharca hırpalandım. Şirinevlere varmaya 2 durak kala yerimden feragat etmek zorunda bırakılmıştım. Birazdan olacaklar daha da vahimdi. Fiziki ızdırap sona ermişti ermesine ama daha kötüsü manevi olanıydı. Çünkü indiğimde tekrardan göz göze gelecektik biliyordum. Teyze yüzüme bakıp pis pis sırıtacaktı. "Olum bak git dedim dedim inanmadın, bak ne oldu şimdi!". Ama bunu yapmamıştı ya da yapamamıştı. Çünkü kafamı çevirmeyerek tepkimi göstermeyi tercih etmiştim. Yenilmiştim hatta ezilmiştim üstüne üstlük. Bu yazı özünde şunu barındırıyor: "Her zaman kazanamazsın birader."