31 Aralık 2011 Cumartesi

Rakibe küfür edeceğine sporcuna destek ver !


Fenerbahçe Ülker - Galatasaray Medical Park maçı ardından Oktay Mahmuti'nin röportajı, zaten yazmak için uzun süredir beklediğim bu konuyu yazmam için büyük bir itici güç oluşturdu. Yazmakla mükellef olduğumu düşünmemi sağlayan bu röportajı için kendisine teşekkür etmek istiyorum bu mecradan. Diyor ki : "Şiddet eken, onu biçer!", diyor ki: "Bana neden küfür ediyorsunuz?" ve diyor ki: "Unutulup gidecek.". Benim söyleyecek neyim olabilir ki bu sözler üzerine.. 
Birçok maça gittim, Türkiye'de ve Almanya'da. Futbol, basketbol, hentbol.. Her zaman anlayamadığım bir konu olmuştur. Kafamdaki soru işaretini bir nebze olsun çözüme kavuşturdu koç. 
Tribündeki taraftar, küfür etmek para ödemiş sanki o bilete. Meşru kılınmışcasına savrulan küfürler, kimi kesim tarafından destek bulurken kimisi içinse rahatsız ediciliğini koruyor. Hakeme, oyunculara (rakip ve kendi takımın), yönetime, utanmasalar top toplayıcılara.. 
Taraftarlık buysa ben taraftar değilim arkadaş. Destek böyle yapılacaksa ben destekte olmam yolda ta. Seyirci olurum sadece..
En anlam veremediğim bir başka konu ise, rakibin her birimine savrulan küfürler. Koro halinde. Guiza'ya Bursa maçında 50 bin kişinin koro halinde yaptığı destek(!) hala aklımda. Maçta bulunduğumdan olsa gerek. Adam için yas tutma aşamasına geldim Galatasaray taraftarı(!) olmama rağmen. Rakibe döneyim. Rakip takıma küfür etmenizin takımınıza destekle nasıl bir alakası olabilir soruyorum buradan. Ben sporcu olsam ve rakibime kötü tezahürat yapılsa inanın zerre kadar beni motive etmez. En ufak bir "Gaz" vermez. "Rakibe küfür edeceğine sporcuna destek ver". Bu da benim mottom.
Belki unutulacak bu röportajı, bu yazı sayesinde biraz daha gündemde tutmuş olurum. Baya az biraz..

25 Aralık 2011 Pazar

İletişimsizlik Furyası - 2

İletişimsizlik Furyası serisinin ilk yazısında, genel anlamda oluşan iletişim aksaklıklarından söz etmiştim. Bugün ki yazı da ona benzer paralelde olacak. Tek fark geneli özele indirgemeye çalışacağım. Zaman zaman benim başıma gelen olaylardan söz edip konuyu asıl başlığın bir alt başlığı olarak işlemeye çalışacağım.

Sosyal Medya aracılığı ile yapılan iletişimin aslında çok da sağlıklı olmadığını dile getirmek istiyorum. Konuşmalar beden dilimizi içermediği için kimi zaman sorunlar yaşamamız çok doğal. Eminim ki bunu siz okurlardan bir kısmınız da yaşamışsınızdır, belki çoğunuz.. Özellikle benim gibi iletişimin büyük bölümünü mimikler ve jestler ile gerçekleştiriyorsanız. Her ne kadar jest ve mimikler için yardımcı araçlar bulunsa da    yeterli olduğunu düşünmüyorum. Konuşurken anlatması kolay olan olaylar; sosyal medyada o kadar kolay anlatılamıyor, olduğu gibi anlatılamıyor, anlatma zahmetine bile girilmiyor kimi zaman. Bir tartışma yaşanırken, olay yüz yüze kolayca çözülecekken bu ortamda uzayıp gitme olasılığı çok yüksektir, buda göz temasının eksikliğinden dolayıdır büyük ölçüde. En önemli nokta da fikrimce, bu gibi ortamların samimiyetten uzak olması bu tür sonuçlar doğuruyor. Sadece sosyal medya değil, kısa mesaj içinde geçerlidir yazdıklarım. Başka bir durum olarak aktarmak istediğim; karşınızdakinin sesini duymadığınız, gözlerine bakmadığınız için size kızgın mı, kırgın mı bilemiyor ve ona göre bir tutum sergileme şansınız olamıyor ne yazık ki.

Ben bu sorunları yaşadım, sizlerde yaşayacaksınız gibi bir düşüncem olduğunu söylemiyorum. Ben çokça karşılaştım ve bu durum beni rahatsız etti.

Olumlu noktaları yok mu sosyal medyanın ve diğer iletişim araçlarının? Elbetteki var. Ve bu yadsınamaz. Ama benim yazımın konusu bu değil, o yüzden tek bir pencereden baktığımı düşünmeyin sayın okur. Yazıya çizdiğim rota, iletişim zaaflarını içerdiği için bu yazıyı okuyorsunuz.

İyi ve kötüyü barındıran bu mecra, şüphesiz hayatımızın değişmez bir parçası olmuş bulunmakta. Bu sebeple kullanımı bilinçli olarak yürütmek önem arz ediyor.


17 Aralık 2011 Cumartesi

Hayal Peşinde

Hepimizin vardır hayalleri.. her insanın ki birbirinden farklı olsa da özelinde, genelde çok benzerdir hayallerimiz. Aşk hayal ederiz, başrol oyuncumuz farklı olur.. Para hayal ederiz, uğruna harcayacağımız nesne farklı olabilir. Mutluluk hayal ederiz mutlu olabilmek için..
Ya hayallerimizin hepsi gerçekleşse. Benimkiler gerçekleşmedi, gerçekleştiğini varsayarak yazmaya çalışacağım o yüzden. Gerçekleşmesini ister miyim bilmiyorum. Beni yazmaya iten bu durum galiba. Yazıyorum yazmasına da tatmin olacak mıyım onu da bilmiyorum. Öylesine yazıyorum işin açıkçası.
Merak ediyorum hayallerimizin hepsi vücut bulsaydı hayata bakışımız ne yönde olurdu ?  Neyi amaçlar, neyin peşinde koşardık ? Amaçsız mı kalırdık yoksa yeni amaçlar mı edinirdik.. 40 yıl çalıştıktan sonra emekli olan insanlar gibi meşgul olmak adına yeni icatlar mı çıkarırdık.
Amaca ulaştıktan sonra amaçsız kalmak.
Ya da elimde yeterli argümanlar bulunmadığı için ben sadece bu taraftan bakabiliyorum duruma. Şimdi diğer taraftan bakmaya çalışacağım biraz.
Hayallerimizi gerçekleştirdiğimizde, amaçlarımıza ulaştığımızda amaçsız kalıyorsak, tek bir hedefi olan ve onun için üretilmiş olan bir makineden farkımız kalmazdı gibi geliyor bana. Bir hedefe ulaştıktan sonra doğamız gereği daha fazlasını isteriz muhtemelen. Dolayısıyla hiçbir zaman amaçsız kalmayız. Tabi ki tüm yazdıklarım varsayımdan ibaret..
Netice itibariyle ben hayallerimin olması peşinde koşmaktan zevk alıyorum ve öyle kalmasını istiyorum. Hazzı ertelemek istiyorum sonunda ona ulaşmak üzere..
Hayallerin gerçek olmasından korkan biri gibi lanse etmiş olabilirim kendimi. Ama dayanak olmadan bu hayat nasıl geçer bilemiyorum.
Hep imkansızı isteyerek bu kaygıyı sona erdirmek mümkün tabi. Ama buda bizi fazlasıyla hayalperest yapar herhalde. Ama insanoğlu hayal etmeden başaramamış büyük işleri.
Fark ettiyseniz hem söyleyip hem çürütüyorum savlarımı.. Bu da konu hakkında ne kadar kafa karışıklığı yaşadığımı gösterir bir durum.
Öylesine yazmasının böylesine sonuçları olacaktır elbet.