28 Ekim 2011 Cuma

İşin aslı EGO mu?

"Sen ne hissedersen hisset prensesler terler, kraliçeler geğirir, manken kızlar yellenir.." (Korkma Ben Varım - Murat MENTEŞ)

Öncelikli olarak kitap ve yazarın üslubu kendine has ve çok etkileyici.

Ayrılık sonrası ruh hali ve kafa yapısının durumu hakkında bakış açımın ne olduğunu ve senin sevgili okur nasıl olabileceğini yazacağım kendi gözlemlerime dayanarak. Kesinlikle budur(!) diyemeyecek olsam da azıcık ucunda yakalarım sanırım.. Kalbin fiziksel işleyişi hakkında bilgi sahibi olsam da duygusal işleyişi hakkında fikir sahibiyim sadece. Aslında kalp ile vakit kaybetmesem de egoya mı bağlasam durumu..

Ayrıldıktan sonraki evreleri anlatarak can sıkmak istemem, ayrılan bilir. Genel olarak bakmak istiyorum çok genellenecek bir konu sanki de.. Ama detaya girersem ne yazı biter ne de buna ömrü hayatım yeter.

Lafı uzatmadan o ruh haline giriş yapmak istiyorum.

Nedense terk edilen taraf hep güzel ve mutlu anları hatırlarken, terk eden taraf kötü tarafları hatırlar. Zaten bu yüzden terk eden ve edilen var dediğinizi duyar gibiyim. Ama iyi ve kötü anılar birlikte yaşanılır, yaşanılmaz mı yoksa? Bu yüzden terk edilen ille de tekrardan bir araya gelmek isterken karşı taraf bu olaya çok yanaşmaz. Ya  da çiftler yeniden bir araya gelir ve masal mutlu mesut sona erer.

Tüm bunlar olurken Ego ne alemde? Bana göre ego işin çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Aklınıza gelmiş olma ihtimali arasında olan bir soru soruyorum dikkatli okuyun! Mutlu olduğumuz kişiyi mi, mutluluğumu geri istiyoruz? Yoksa benliğimizin yani egomuzun hazır olmadığı ama gerçekleşen bir olaydan aldığı yarayı mı tedavi etmek istiyoruz?

Egomuz, beynimize sinyal gönderir(!) -düşünün o derece- anıları ortaya çıkar ve tekrar mutlu günlerin yeniden elde edilmesi için harekete geçir. 

Yani mutluluk duygusuna aşık olan ama bunu fark etmeyen sevgili okurlarım, aslında sizler egoistsiniz.. Bencilsiniz yani. Eğer mutluluğun kendisi için yanınızda eski sevdiğinizin olmasını istiyorsanız..

Yazdıklarımı genel bir bakış açısıyla yazıyorum ama gözlemlemedim de değil. Ayrılık sonrasında ki barışma sürecinde kimin ne yaptığı yeni ilişkinin yönünü belirliyor. Egosunu tatmin eden çok sürmeden "olmuyor yapamıyorum" cümlesini aklında sayısızca tekrar ettikten sonra gayet soğuk kanlı bir şekilde yüzünüze söyler. Çok azdır ikinci kez bir araya gelen çiftin işi mutlu olarak sonlandırdığı..

Aksi yok mu? Elbette ki mevcut. Ve işte onlar bazı filmlerde izlediğimiz birbirilerini ölene kadar sevecek olan çiftlerdir ya da daha gerçekçi olmak gerekirse, uzun bir süre sevecek..

Tüm bu yazdıklarım ayrılık acısını dindirmek için kendinize söylediğiniz bir yalan olarak da düşünebilirsiniz. Her iki durumda da işin özü bu gibi..

Yukarıda yazan paraf hakkında söyleyeceğim şey ise; sayın terk edilen okur, aslında hayal ettiğin, geri kazanmak istediğin sevdiğin aslında hayal ettiğin kadar mükemmel değil. Vallahi değil ! İnsanız hepimiz en nihayetinde..

Uyarı : Ayrı olan bütün çiftler için geçerli değildir.




15 Ekim 2011 Cumartesi

Einstein Kafası | Konuk Yazar

Adını tam olarak bilmediğim bir dersteyim şu an. Esasen sadece bedenim bu dersin yoklamasını dolduruyor.

Olur öyle bazen, bulunduğunuz konum, sahip olduğunuz et ve kemik kütlelerinin bulunduğu yer olmayabilir. Zihnin bulunduğu yer önemlidir. Ama sorun şu ki manen de bir yerde sayılmam.

Karmakarışık düşünceler içinde dolaşıp duruyorum. Konacak bir dal, konsantre olacak bir konu bulamıyorum. Pek sağlıklı düşünemiyorum o yüzden. Cevaplarının beni hiç ilgilendirmediği sorular beynimin kıvrımlarında karnaval havasında geçit yapıyorlar. Cevaplamaya çalışıyorum olmuyor.

Bir şeyler yazıyorum, beğenmiyor karalıyorum üstünü. Sonra karar değiştiriyor, aynı cümleleri baştan yazıyorum üstü karalanmış kopyalarının yanına.

Bir ara Einstein'ın adını duyar gibi oluyorum, aklıma ilk olarak o meşhur, dili dışarıda, dağınık saçlı fotoğrafı geliyor nedense, gülüyorum kendi kendime. Kaldırıyorum kafamı sınıf hararetle tartışıyor, fikirler havada çarpışıyor adeta.
Ne konuşuyorlar ? Einstein ile ilgisi ne en ufak bir fikrim yok. Dalıyorum tartışmaya balıklama, saçmalıyorum biraz, karıştırıyorum ortalığı, konu değişiyor. Benim saçmalıklar benim olmaktan çıkıp, tartışma konusu oluyor ve uzatıyor tartışmayı.


Neden bilmiyorum ama seviyorum karışıklıkları, ufak çaplı kaosları.

Bir an ayağa fırlayarak sınıf içinde depar atmak, kapıyı açıp koşarak uzaklaşmak sonra tekrar yavaş ve sessizce geri gelip, hiç bir şey söylemeden, hiç bir şey olmamış gibi sırama oturmak istiyorum. Sonra ondan da vazgeçiyorum.

Yine dönüyorum sınıftaki kızların birinden aldığım, yarısı karalanmış A4 üme. Biraz da buraya saçmalıyorum.

Deliriyor muyum acaba ?
Hiç sanmam, boşluktayım sadece.

Dedim ya olur öyle bazen. 



Dostum M.Furkan GÜRSES 'e yazısından dolayı teşekkür ederim !

2 Ekim 2011 Pazar

Odak Noktası

Bilirsiniz dünyanın kanunudur etki-tepki olayı.. Bu tanımlama yaygın olarak kullanılan adı. Yani siz onu sebep-sonuç olarak da duymuş olabilirsiniz. Sebep ve sonuç, bu iki kelime "süreç" kelimesine göre ne kadarda baskın ve akılda yer edici.

Sebep ve sonuç çok önemli 2 durum olsa da "süreci" görmezden gelmemizin sebebi olmamalı. Tamamen bu 2 duruma odaklanmamız sebebiyle sürecin getirdiklerini göremiyoruz. Sürecin bize kattıklarının nereden geldiğini bilemiyor ve boşluktaymış gibi hissediyoruz.

Sanat eseri niteliği taşıyan bir nesneye baktığımızda onu genel hatlarıyla değerlendirebiliriz. Bu değerlendirme sebep ve sonucu birlikte getirir. Eğer detayları görmeye başlıyor isek bu sürecin etkisidir. Sanatçının eserini değerlendirmek -detayları ile- bu şekilde çok daha net ve güvenilir olabilir. Günümüzde süreç önemli bir yer tutmaya başladı neyse ki. Eğitim de dahi bu yönde bir eğilim söz konusu olmaya başladı.

Bizi sonuca ulaştıran süreci incelemek ve öğrenmek, insanın kendini gerçekleştirmesi adına önemli bir durumdur. İlişkinizde ki sorunu bu sayede anlayabilir ve eğer çaba gösterirseniz değişebilirsiniz.

Aşk'da sevmenizin sebebi duygularınızdır. Ayrılık da aynı şekilde duygularınızdan gelir. Duyguların uğradığı değişimin sebebini öğrenmek ise sürecin bir parçasıdır. Süreç içerisinde yolunda gitmeyen durumlarda ki tavırları değiştirmek veya değiştirmemek sürecin sonucudur. Daha basit anlatmak gerekirse "çalışırsanız, başarırsınız."

Bu kadara kadar olan kısmı şunun için yazdım. Sebebin getirdiği sonuç istediğiniz gibi olmayabilir. Ama süreç mutlaka bize bir şeyler katmıştır. Bunun önemini bilmek olumsuz sonucu biraz daha olağan karşılamamızı sağlayabilir.

Hayat zaten zor ve stresli. Sürecin size kattıklarını düşünerek olumsuzun aslında o kadar da olumsuz olmadığını bilebiliriz ki bu da bize biraz da rahatlık sağlayabilir.