26 Ağustos 2011 Cuma

Önemlisi Niyet

Kısa bir hikaye, anlatmak istediğim her şeyi anlatacak bu yazıda.. Kelimelerin sadece birer araç olduğunu, asıl olanın kalbinizin ta derinliklerinde olduğunu anlatacak bu hikaye..

Hz. Musa bir gün bir başına dağları dolanırken, uzaktan yoksul ve yalnız bir çoban görmüş. Çoban diz üstü çökmüş, ellerini semaya açıp dua etmekteymiş. Bu durum Musa'nın çok hoşuna gitmiş ama yaklaşıp da çobanın duasını duyunca afallamış. 

"Kurban olduğum Allah'ım seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü kırpmadan keserim senin için. Koyun kavurması güzeldir Allah'ım, kuyruk yağını da alır pilavına katarsın, tadından yemez olur."

Musa duaya kulak kabartarak çobana yaklaşmış.

"Yeter ki sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini ayıklarım. Ne kadar çok severim ben seni. Sana çok hayranım!"

Duydukları karşısında Musa küplere binmiş. Bağıra çağıra kesmiş çobanın duasını: "Sus, seni cahil adam! Ne yaptığını sanırsın. Allah hiç pilav yer mi? Allah'ın ayakları mı var ki yıkayasın? Böyle duamı olurmuş! Külliyen günaha giriyorsun. Derhal tövbe et!"

Çoban, Musa'dan azarı işitince kulaklarına kadar kızarmış, utancından yerin dibine geçmiş. Özür üstüne özür dilemiş, bir daha böyle kendi kafasına göre dua etmeyeceğini yeminler etmiş. O gün akşama kadar Musa çobanın yanında durup ona temel duaları ezberletmiş. Sonra "Allah benden razı olur, iyi bir iş yaptım" diye düşünüp yola devam etmiş. 

Ama o gece bir ses işitmiş. Seslenen Rab imiş. 

"Ey, Musa, sen bugün ne yaptın? Sen ayırmaya mı geldin buluşturmaya mı? Şu garip çobanı azarladın. Onun bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. Ağzından çıkan lafı bilmese de o çoban inancında samimi idi. Kalbi temiz, niyeti halisti. Biz kelimelere bakmayız. Niyete bakarız. Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı! Biz çobandan razıydık. Başkasına Medih olan söz sana zemdir. Ona bal olan sana zehirdir. Sen işittiklerini inkar ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati vara bile, ne tatlı kabahattir onun ki."

Musa hatasını anlamış. Ertesi gün güneş doğar doğmaz, çobanı görmek için tekrar dağa çıkmış. Çoban yine duaya durmuşmuş. Ama dünkü heyecanından, samimiyetinden eser yokmuş artık. Öğretildiği gibi yakarmaya gayret gösterdiğinden, aman yanlış bir laf etmeyeyim diye takılıyor, kekeliyor, terliyormuş. Musa, çobana ettiğinden pişman olur sırtını okşamış ve demiş ki: 

"Ey dost, ben hatalıyım ne olur affet. Bildiğin gibi dua et. Allah'ın nazarında böylesi daha kıymetlidir."

Çoban, Musa'dan bunları işitince hayrete düşmüş ve bir o kadar da rahatlamış. Ne var ki o artık bir üst aşamaya vasıl olduğundan, masum inkarına, tatlı günahına dönmeyip, Musa'nın öğrettiği ezbercilikte de kalmayıp, tüm bunların ötesine geçmiş. Rab'bine yakın mutlu mesut, mübarek bir hayat sürmüş. 

Bu hikayeyi Elif Şafak'ın Aşk adlı eserinde okudum ve çok etkilendim. Niyete vurgu yapmak dışında birçok duruma ışık tutuyordu. İlk etapta okuduğumuzda Niyet çok ön plana çıksa da diğer durumları anlamak çok da zor değil işin açıkçası. Hikaye içinde eğitim kısmı bile var: "Ezbercilik!". 

Şimdi ben size yol gösterirsem siz o yolda yürüyeceksiniz hikaye ile ilgili olarak, iyisi mi yolu da siz inşa edin, kendi yolunuzda kendiniz ilerleyin ki samimiyetiniz ortaya çıksın..

Son olarak söylemek istediğim, Dışarıdan bakıldığında nasıl göründüğünüz önemli değildir işin aslı, asıl olan dışarıya baktığınızda ne gördüğünüzdür..