22 Ağustos 2011 Pazartesi

Görünmez Kupa!

Yeni bir yazı daha yazıyorum çünkü hayatımıza yön veren yeni bir durum daha keşfetmiş bulunkatayım. Yeni dediysem, benim için yeni.. Gözümüzün önünde duran ama görmekte zorlandığımız bir durum bu. Aslında hepimiz durumun biraz farkındayız,biraz değiliz.                                        
Aslında hepimiz durumu biraz görüyoruz, ama üzerinde   düşünmüyoruz..
         
Gözümün hemen önümdekini görmek ne kadar da zormuş meğer..

Yazımın konusu belirleyen o olayı anlatım size isterseniz.
Ben Almanya’nın Duisburg kentinde dünyaya geldim. Babamın futbol tutkusu, beni MSV Duisbug kulübüne katılmamı sağladı. Sağladı diyorum çünkü futbol benim hayatımda da önemli yeri olan bir spordur. Hatta futbol “Hamsi” gibidir. Bilirsiniz belki, mezgit, lüfer ve yüzlercesi balıktır, hamsi ise hamsidir. Babam her maçıma hatta antremanı gelir heyecanıma ortak olurdu. Sürekli arkamda durur, desteğini esirgemezdi. Bu sayede kendimi geliştirmiş ve takım kaptanlığına getirilmiştim. 1993/1994 sezonunda yani babam vefat ettikten 1 yıl sonra, takımımla birlikte bizim için büyük bir turnuvada 2. olmuştuk. 1. olan takım Bayern Münih idi. Takım kaftanı olarak kupa benim ellerime verilmişti. O klasik sahneyi getirin şimdi aklınıza.. Kupa takım kaptanı elinde havalarda.. Benim için büyük bir gurur günüydü. Babama armağan etmiştim kupayı kendimce. Kupa sadece bir kupa olmaktan öteyeydi benim için. Objeler anlam ifade ettiğince değerlidir insan hayatında. Benim için anlamı büyük olan basit bir kupa. Bunları neden yazdığıma geliyorum şimdi.. Kupam yıllar sonra bir ceviz kıracağı haline gelmişti. Üniversiteyi kazandığım ilk yılımda istanbulda yarım dönem geçirdikten sonra evime geldiğimde karşılaştığım manzara buydu. Çünkü annem için yıllar önce kazanılmış bir kupaydı sadece. Maneviyatını bilmemesi normaldi. Çünkü anlatmamıştım değerini hiçbir zaman, kendime saklamıştım anısını.. yıllar önce kazanılmış bir kupanın ceviz kıracağı (kupa çekiç yerine kullanılıyordu) ile eş tutulması tabi ki hiç bir koşulda kabul edilemez. Ta ki asıl konumuza gelene kadar..

Asıl konumuz, yani gözümün önünde olup görmekten aciz olduğumuz konu..

Bir inşaat ustası için o çekiç benim 20 tane kupama bedeldir. Çünkü hayatını o çekiçle kazanmakta ustamız. Kupa dediğin teneke parçasıdır. Hiç bir getirisi olmayan süs eşyasıdır belki de. Bu durumu yadırgamak cahilce bir davranış olur. Duruma birazcık emratiyle yaklaşırsak ustanın haklılığının, koşullar göz önünde bulundurularak, ne denli fazla olduğunu göreceksiniz. Dediğim gibi objeler anlam ifade ettiğince değerlidir. Lost’u izleyen arkadaşlarım bilir. Issız bir adada sahip olunana onmilyonlarca değerinde elmasın ne anlamı var ki? Elmas size ne anlam ifade eder bilmiyorum ama o adada benim için hiçbirşey ifade etmez. Öyle bir adada elmastan daha değerli olan barınma ihtiyacıdır.Bu şekilde size sayabileceğim sayısız örnek var. Yaşamınız son bulacağı anda piyango çıkması gibi.. Ama eminim ki bu kısma kadar okuduktan sonra sizlerin aklına da sayısız örnek gelmiştir. İşin özünde birazcıkta “faydacılık” yatıyor. Bu doğal bir durum mudur? Yoksa bu felsefi akıma doğru bir itilişmi var?

Nesnelerde durum bu iken acaba duygularımızda durumlar nasıl?

Bunu yorumlamaya ve yazmaya şu anda ki bilgi ve birikimimim yeterli değil sanırım. İşin duygusal boyutu size kalmış..

Netice itibariyle egomuz herşeyin üstünde gibi görünsede bu durumu bir şekilde tersne çevirebiliriz umarım..