6 Nisan 2011 Çarşamba

Revizyon

1 aylık kısa bir ara ardından tekrar yazma gereği duydum. O yüzden siz okurlarımla tekrar bir araya gelmekten buruk bir mutluluk duyuyorum. Takip edenler bilir, genelde çevremde gördüğüm sorunları ele alıyorum. Sorunların analizini tamamladıktan sonra da siz okurlarıma sunuyorum. Gerekliliğin getirmiş olduğu sevincimin yegane sebebide budur.

Hayatımızın hiçbir evresinde istikrarlı bir mutluluk furyası yakalalamız mümkün olmuyor . Hayatımızda “iyi” olduğu kadar “kötü” de var olmuştur,  olmalıdır da.. önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi kelimelerin anlamlarını gerçek kılan barındırdıkları zıtlıkların ta kendisidir. İyi, kötüsüz kaldığında sadece bir kelime olmaktan öteye geçemez.

Okumakta olduğunuz yazının teması bu kelimeler üzerinden daha anlamlı olacaktır. Kötü zamanlarımız aslında sandığımız kadar kötü mü acaba? Bu soruyu kendinize sormanızı istiyorum. Şu anda sadece sorun. Yazı sonunda da kararınızı verin...

Yazının Kısa Özeti
Kötü Zamanlar

Kıtlık, yaygın ve sürekli açlığa, etkilediği insanların aşırı zayıflayıp güçten düşmesine ve ölüm oranında önemli bir artışa yol açan aşırı ve uzun süreli gıda darlığı verilen addır.
Bununla ilgili size birkaç örnek sunmak istiyorum;
Tarihte kayıtlara geçen ilk kıtlıklar MÖ 4. Binyılda Mısır ve Ortadoğu'da görülmüştür. Bu ilk kıtlıklar, doğal çevrenin yoğun yerleşik tarıma elverişsizliğinden kaynaklandığı için fiziksel kıtlık olarak da nitelenir. 1700'lerden bu yana dünyanın kıtlık çekilen başlıca yöresi Asya'dır. Aşırı nüfusun yol açtığı yiyecek yetersizliği bu kıtada yaşanan kıtlıkların çoğunda belirleyici olmuştur. Bunlar da geçimlikdüzeyde ya da bu düzeyin biraz üzerinde tarımsal ürün elde edilen kurak, ama zaman zaman taşkınlara uğrayan yörelerde ortaya çıkmıştır. Aşırı nüfusa bağlı kıtlığın en sık görüldüğü ülkelerin
başında Hindistan ve Çin gelir. Hindistan'da Dekkan'da 1702-04 arasındaki kıtlık 2 milyonu aşkın can kaybına yol açmıştır. 1876-79 arasında Çin'in kuzeyini etkileyen kıtlıkta 9-13 milyon insanın öldüğü sanılmaktadır. İrlanda'da 1846-47 yıllarında patates ürününü yok eden bitki hastalığının yol açtığı kıtlık 2-3 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştır. 1971-73 arasında kuraklık Etiyopya'da 1.5 milyon insanın ölmesine yol açmıştır. 1980'lerin ortalarında başlayan kıtlık Afrika'da Büyük Sahra'nın güneyindeki kurak bölgede yaşayan 150 milyon insanın sağlığını tehdit etmektedir.

Bu sadece kıtlıkla da sonuçlu değil. Kıtlığa ek olarak size savaşları ve ortaya çıkardığı sonuçları da anlatabilirdim ama ipin ucunu kaçırabilirsiniz. Ama isterseniz biraz araştırma ile isteiğinizi öğrenme şansına sahipsiniz.

Güncel bir durum daha söz konusu, deprem ve sel felaketleri.. Onun yıkıcılığını sonuçları da malumunuz. İnsanların düştüğü durumları izlediniz veya okudunuz.  Bunun adı “Çaresizliktir.”

Gelelim benim eleştirmek istediğin konuya..

Dünya üzerinde bu kadar kıtlık, kıyım, ölüm, işkence vs, varken bizlerin durupta giden sevgilinin ardından hayat bitmiş gibi yıkılmamız beni çok derinden yaraladı. Ya da aldığımız kötü bir not bizi darmadağın edebiliyor. Hatta bazen daha basit olaylar..

Maslow’a göre insanın birçok ihtiyacı vardır ve bunlardan bazıları diğerlerinden daha önceliklidir. İnsan ihtiyaçları, aşağıdan yukarıya fizyolojik, güvenlik, ait olma, sayılma ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı olmak üzere beş kategoriye yerleştirilir.  Bahsettiğim kıtlık,savaş ve doğal afetler hangi basamakta, bizim gündelik yaşam sonucu oluşan dertlerimiz(!) hangi basamakta veya piramitde yeri var mı?

Beynimizdeki “Kötü” kavramını yeniden düzenlemenin tam sırası..

Gerçekten kötü günler mi geçiriyorsunuz??  Sanırım bunu bir daha düşünmenizi istemek zorundayım.