11 Mart 2012 Pazar

Öğrencinin İç Çatışması

Bir ses geliyor kulağıma, uykumun en tatlı anı o an. Reddediyor kulağım, inkar ediyor her bir hücrem. "Hayır ses falan yok diyor." içimdeki uyuma aşkıyla yanıp tutuşan isyankar. Bu "ses" yazının tamamını oluşturacak olan telefonumun alarm sesi aynı zamanda Dexter dizisinin soundtrack'ı olan Blood theme'den başkası değil. Çok sevdiğim dizinin soundtrack'ini alarm yaparak nefret duygumu az da olsun bastırmak istemiştim. Duymaktan hoşlandığım ses zaman içinde bana "alarmı" hatırlatacak ve kendisinden soğumama neden olacaktı. Planım ters tepmiş, amacına ulaşamamıştı. Atom bombasını üretmeyi başaran ve elinde patlamasına engel olamayan bir savaş kahramanı ilan etmiştim kendimi. Nereden bakarsan bak olumlu bir işlevi oluşturmayan.
Evet, o ses şimdi kulaklarımda. İnkar safhasını geçmiş bulunuyorum artık. Yenilgiden nefret eden ama sonunda yenilgiyi kabul eden bir "Pes" oyuncusuyum artık (gerçekte öyle değilim belirtmek isterim). Bu aşamadan sonra yapılacak en mantıklı hareket, sesi çıkaran aleti elime almak ve duvara fırlatmak ardından 47.679 parçaya ayrılışını zevkle izlemek ve uyumaya devam etmekti. 20 yıldır gerçekleştiremediğim gibi yine gerçekleştiremiyorum bu hayalimi (bir gün yapacağım). Hayalimi başka bahara saklıyor ve alıyorum elime aleti. İki seçenek ilişiyor tam olarak açılmamış olan gözlerime. Yanan gözlerim, ne olduğunu bildiği iki seçeneği görüyor. Ama beynim farklı bir şey anlamak için ısrarcı. Oyun oynuyor gözlerime, baskı yapıyor. Bu evreyi atlattıktan sonra okuyor ve yorumlayabiliyorum seçenekleri. "Durdur" ve "Ertele". 


"Durdurcu" Joker, "Erteleci" ise Penguin gibi. Bilen bilir, ikisi de mükemmel karakterler olup kötülükleri ile nam salmış kahramanlardır(!). Durum ile ne kadar örtüştüğünü ilerleyen satırlarda anlayacaksınız. Joker, direkt yat uyu görmezden ve duymazdan gel, daha gitmen gereken çok gün olacak o zaman gidersin diyor. Penguin ise, ertele diyor. Nasılsa ertelemekten sıkılacak, bıkacak ve uyumaya devam edeceksin. 5 dakika da bir uyanmanı sağlayarak asli görevim olan işkence kısmını yerine getirmenin haklı mutluluğunu yaşıyorum diyor. Durdur uyu, ertele işkence çek uyu..
Konuyla çok ilintili olmasa da şunu söylemek isterim ki, Jokeri ne kadar seviyorsam Penguini o kadar sevmem. Sevilecek gibi de değil zaten. Neyse konuya dönüyorum.
Bu ikisi bir araya gelse de hiç unutamadıkları "Dayımız" çıkacaktır ortaya. Vicdanımın sesi olan asıl kahraman. Gatım şehrinin koruyucusu dayımız. Kim olduğunu bildiğinizden, dayımız olarak kalacak bu metinde.  
-Git'me'sem mi okula? Gidip ne edeceğim hem. Ya da biraz daha yatayım da kararımı öyle veririm. (Joker - Penguin)
-Geç kalırsın o zaman. (Batman)
Çarpışma başlamıştır artık. Geri dönüşü yok. benim sabah uyanma hikayemi göz önünde tuttuğum için şunu söylemem lazım. Her zaman iyiler kazanmıyor.
-Zamanında gittiğim bir gün yok ki zaten.
-İnsanların iyi niyetlerini neden suistimal ediyorsun. Yakışıyor mu sana ?
İlk darbeyi alan ikili direnmeye devam ediyor.
-Gitmeyeyim o zaman en iyisi.
-Geç kalmış sayılmazsın şimdi kalkarsan yetişirsin.
-Yatak sımsıcak hiç kalkasım yok. Yürü git valla. Hem bu hava da okula mı gidilirmiş? Buz gibi dışarısı buz.
-Kalın giyin.
-Su soğuktur şimdi elimi yüzümü yıkayamam.
-Biraz bekle ısınır.
Bu arada ikili köşeye sıkışmanın verdiği korku ve heyecan ile saçmalamaya başlar.
-Ya suyun ısınmasını beklerken donarak feci şekilde can verirsem. (İkili bile utanmıştır bu cevaptan).
-Bunun olmayacağını çok iyi biliyoruz.
-Ya olursa.
-Uzatma(!) (kendi halime kızarım burada)
-Dış fırçala, saç yap birsürü olaylar olaylar..
-İlk defa yapıyorsun sanki, her sabah yaptığın işler bunlar.
-Tam trafik saati şimdi.
-Henüz değil şimdi kalkarsan trafiğe kalmazsın.
-Paramda yok. Ne yer ne içerim. Aç, sefil, bitap düşerim okul yollarında.
-Kartını kullanırsın.
Bu arada Furkan'dan mesaj gelmiş ya da gelmiş olma ihtimali yüksek olup içeriği giriş kısmı şu şekildedir:
"Ben bugün gelemicem...." gerisini okumam bile çoğu zaman.
-Furkan'da gitmemiş.
-Eee?
-Ben de gitmeyeceğim. (gitmemek için her türlü yola başvuruyorum)
-Çocuk musun olum sen? 
-Ifff, Pıffff. Evet çocukmuşum ben meğersem. (Fırat'a bağlarım. Bu kadar zor durumdaymışım demek ki)
-Tamam kalkma yat uyu. (Kendi kendime ters psikolojiyi uyguluyorum, garip olanı işe yaraması)
-Ne demek tamam.
-Deli gibi uyu işte. Ne kalkacaksın? Kalkıp ne yapacaksın?
-Yok yok benim kalkmam lazım. Uykum da kaçtı hem. Zaten uyu uyu bir hal oldum arkadaş.
Tartışmayı sonlandıran ve devam zorunluluğu olan yüzde 70'i her zaman yerine getirmemi sağlayan dayım, yani sorumluluğum olmuştur.

Bunun birde hafta sonu vakası var. O daha kısa merak etmeyin. 12.00-13.00 sularında uyanır, yatağımın yanında ki kitabımı alır okumaya başlarım. Daha sonra dünyanın en güzel sesi olan Annem'in sesini duyarım: "Emre! Uğur! kalkın sofra hazır." Bu cümleden sonra ki cümlesini sarf etmese mükemmel bir başlangıç olacak güne: "Ekmek alın!". Emre yan oda da duymamazlıktan gelirken ben kendi odamda aynı durumu gerçekleştiririm. Sonucu genel olarak "taş - kağıt - makas" belirler. Rus ruleti oynar misali oynarız oyunu. Ben hep aynısını yaparak makas ile başlar ve kaybederim. İlk tetiği çeken ve mermiyi yerleştiren benimdir. Uyku sersemliği böyle bir şey işte.