5 Haziran 2011 Pazar

Gırtlak değil, Beyin konuşsun!

Hepimizin bildiği üzere seçimlere az bir vakit kaldı. Siyaset veya siyasiler üzerine bir yazı bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Toplumumuzun kanayan başka bir yarasına değineceğim bu yazımda. Başlıktan konuyu tahmin etmeniz büyük olasılık.

Neredeyse 7'den 70'e herkes seçimden, sonucundan, kimin kazanıp kimin kazanmayacağını tartışıyor. Bu sohbetleri yapan kimseler genelde aynı safta duran vatandaşlarımız. Bu tarz konuşmaların olması çok doğal, olaması da gerekir kanımca. Benim dikkatimi çeken durum biraz daha farklı..

İki rakip parti üyesi, veya destekçileri bir araya geldiğinde ortaya çıkan diyaloglar farklı bir biçim alıyor sohbetin ilerleyen dakikalarında. Konuşma bir yerden sonra evrim geçiriyor adeta.. Senin partin bunu yaptı, benim partim bunu yapıyor, biz şu kadar senede şunu yaptık siz ne yaptınız.. Bu konuşma bölümlerini çoğaltmak çok kolay. Hepimiz bildiğimiz için bu bölümleri uzatmaya gerek duymuyorum. Tartışma esnasında, bireyler birbirlerine destanlar sıralayabiliyor. İki milletvekilinin tartışmasında farksız bir durum, inanmakta güçlük çekiyorsunuz..

Sonra kulak veriyorsunuz savlara,uygulamalara yani konuşmanın içeriğine. Biraz gündem takip ediyorsanız, liderlerin sarf ettikleri cümlelerden hiçbir farkının olmadığını görüyorsunuz. Konular hep aynı, içerik buna paralel olarak ilerliyor. Sorulara verilen cevaplar hemen hemen aynı. Yakalanan açıklar, deşifre edilmek istenen durumlar bir zaman sonra düzenli bir tekrar oluşturmaya başlıyor. 

Ben buna "Papağanlaşmak" diyorum..

Bizler ne duyuyorsak onu konuşuyoruz. Yani araştırmıyor, sorgulamıyoruz. Parti taraftarı veya yandaşı olabilirsiniz bu duruma laf söylemek bana düşmez. Benim demek istediğim siyasetin dogmatik olmadığına dairdir. Çuvaldızı kendimize batırmaktan bu kadar korkmayalım.. Herkes hata yapabilir, herkesin yanlışları olabilir. Yanlış yapılmışsa tarafımızdan kabul edip, adımlarımızı atmalıyız. Elbette ki bu durum karşılıklı olmadığı müddetçe bir anlam ifade etmez. Bu ortam ülkemde oluşmadığı sürece ne denli bir ilerleme kaydederiz bilemiyorum. Ama çok olmayacağına size temin edebilirim. Kim olursak olalım, eğer ülke faydası için bir şeyler yapmak istiyor isek her durumda birbirimize köstek olmayı bir kenara bırakmalıyız. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmeliyiz. Gerçek manasıyla..

İyi de hırsızın hiç mi suçu yok!! 

Parti liderlerinin söylemleri farklı kelimelerle aynı noktaya vurgu yapıyor. Hedef aynı yollar faklı. Ama benim düşünce tarzıma göre insan önce kendine bakmalı, kendini düzeltmeli. Bizler bilinçli olduğumuz sürece söylemler, yönlendirmeler, yönetimler bize zarar veremez. Aksi durumda bu söylemler bizlerin ufkunu daraltır zaman içinde de ufkumuz ta kendisi olur bu söylemler. Belirli noktalara odaklanmamız durumunda çevremizde olan biteni takip etmek mümkün olmayacaktır. Neticede bu duruma gelmiş bir bireye siz ne anlatırsanız anlatın; fikir sabit olduğundan anlattığınız durum, sizin boşa harcadığınız zaman olmaktan öteye gitmeyecektir. 

Kendi fikrimiz, dünya görüşümüz olur... Partinin veya örgütün ideolojisi de bu yönde olur... Olması gerek budur. Bahsettiğim kesim ideolojiyi mi benimsemiş bireyleri mi bunu kararını size bırakıyorum. Empoze edilen fikirler, insanların yeni bir düşünce oluşturmasını büyük ölçüde engelliyor. Sonunda ya yandaş oluyoruz ya da aykırı.. Belirlenen sınırların dışına çıkmaktan bu kadar korkmamız gerçekten hayret uyandırıcı.. Oysa ki sınırın dışında da bir hayat, bir düşünce biçimi var. Kalıplar, tabular bizi yönlendirmemeli. Kalıplar ve tabular kontrolümüz altında olduktan sonra sorun teşkil etmezler. İşin en ilginç yanı ise kendi sınırımızı işbirliği ile kendimiz çizmemiz herhalde...

Sonuç olarak; partiler, örgütler hayatımızın gerçeği.. Liderler, sahip değildirler.. Sizin için en iyisini elde etmeye çalışan başınızdaki yönlendirici unsurdur, sahibiniz değil... Sahip olmaya kalkışan karşısında duruşunuzu sergileyin. Tüm yapılanmalar insan ve onu etkileyen çevre içindir. Yani sahip sizsiniz bunu unutmayın.. 

Kendi duruşunuz, dünya görüşünüz ve fikirleriniz olsun. Ve arkalarında durun, gerisi gelir...